Kaynak: Mehmet Kütükçüoğlu, Türkiye’nin İlk Ağır Sanayi Kenti Karabük, Karabük Valiliği Yayınları, 2012.
17 Ağustos 1999 Depremindeki ölümlerimize rahmetle…
Yapılan araştırmalarda demir-çelik fabrikalarının yer tespiti yapılırken, fay hatları ve depremselliğin değerlendirilmemesi dikkat çekmiştir. Bölgenin jeolojisini konu alan fakat yeterince ayrıntılı olmayan 1/100.000 ölçekli ilk jeolojik çalışma, 1948’de Blumenthal tarafından yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda, Karabük İlçesi İmar Planına temel olmak üzere, yerleşim alanı ve yer kaymalarını konu alan jeolojik raporlar hazırlanmış ve bu raporlarda Karabük yerleşim alanındaki kayalarsınıflandırılırken; su baskını ve yer kaymalarından da söz edilmiş ve yerleşim alanı, yer kaymaları temel alınarak bölgelendirilmiştir.
Karabük kent merkezi, Safranbolu, Eskipazar ve Yenice 1. deprem bölgesi içinde, Karabük’ün kuzeyindeki Eflani ve Ovacuma ise 2. deprem bölgesi içinde yer almaktadır. Karabük’te depreme neden olabilecek fay hatları ise, Karabük’ü kuzeybatı-kuzeydoğu doğrultusunda kat eden Karabük Tektonik Hattı ve etkinliğini hala sürdüren Kuzey Anadolu Fay kuşağıdır. Kuzey Anadolu Fay Hattı, Karabük şehir merkezine 55 km uzakta Gerede’den başlayıp, Karabük sınırında Eskipazar ve İsmetpaşa mevkii ile Kastamonu-Tosya’dan geçmektedir. Ayrıca Karabük yakınından ikinci bir tali fay hattı Amasra-Abdipaşa-Safranbolu- Karabük ve Eskipazar’dan geçmektedir.
Bu fay hatlarının oluşturduğu Cumhuriyet tarihindeki ilk büyük depremler 1943 yılında 7.2 şiddetinde Tosya-Ladik ve 1944 yılında da 7.2 şiddetindeki Bolu-Gerede depremi olmuştur. Karabük’e en büyük hasarı 1944’deki deprem verirken; bu deprem, bölgesinde toplam 20.865 yıkık ve ağır hasara yol açarken, 3959 kişinin de canına mal olmuştur. Dâhiliye Vekili Hilmi Uran’ın bölgeden çektiği telgraflara göre de depremden gerek vatandaş kaybı gerek ev tahribatı, kasabalardan ziyade köylerdeydi. Sarsıntının depremden sonra da devam etmesi nedeniyle, soğuğa ve yağmura rağmen halk belli bir süre evlerinde yatamamış; çadır, gıda ve gaz yardımları ile yaraları sarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca dönemin kendine has ihtiyaçlarını göstermesi bakımından çivi yardımı bu deprem yıllarında mühim bir ihtiyaç olarak öne çıkmıştır. Hilmi Uran’ın afet bölgesinden Başvekâlete çektiği telgrafta deprem bölgesine memur aileleri ile halkın muhtaç kısmına küçük barakalar için kereste ve çivi yardımı yapıldığını belirtmiştir. Karabük’te de hissedilmiş olan bu 1943-1944 senesinin kışındaki şiddetli depremler neticesinde iyice yerleşmemiş olan arazide çöküntüler meydana gelmiştir.
O yıllarda fabrikada İşçi olarak çalışan Turhan Kökkaya depremin etkilerini şöyle anlatmıştır:
‘‘Gerede, Çerkeş ve Çankırı’da etkileri büyük ölçüde hissedilen deprem, fay hattına yakın olması dolayısıyla Karabük’ü de etkiledi. Fabrika sahasında bulunan bu ‘Baraka Evler’ yıkıldı. Bunun üzerine fabrika yetkilileri açıkta kalan işçilerini yetiştirmek için ‘Tahta Evleri’ oluşturmak zorunda kaldı. Fabrika sahası içinde, birinci dönemde 40, ikinci ve üçüncü dönemlerde de 40’ar tane olmak üzere tam zaman içinde 120 tane tahta ev oluşturuldu. Bu evler, merkez atelyesi ve montajda çalışan marangozlar tarafından yapılmıştır. Deprem 1 Şubat’ta gerçekleşmesine karşın, Mart ayında işçilerin yararlanabileceği biçimde ilk 40 ev hemen oturmaya hazır bir hale getirilmiştir. Bu evler o günkü koşullarda ihtiyaca cevap vermeye yönelik tasarlandıkları için; 1 oda, 1 hol, 1 mutfak ve tuvalet-banyo biçiminde yapılmışlardır… Tahta evler, 1970’li yıllara kadar Fabrika sahasında ihtiyaca cevap vermeye devam etmiştir… Kentte ise durum şöyle idi. Soğuksu, Bayırmahalle ve Cevizlidere’de kerpiç evler yıkılmış… Burada oturan işçiler evsiz kalmıştı. İlk tedbir olarak, 100 Evler’in alt katında çamaşırhane ve kömürlük olarak yapılmış odaların alt katına tahta çakılmak üzere oturulacak hale getirildi, bir müddet depremzedeler burada oturdu.’’
1944 yılındaki bu deprem aşağıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere, Demir-Çelik Tesislerine etki ederken; dönemin savaş koşulları gereği askeri teçhizatla korunan fabrika bir dizi hasara uğramıştı. Milli Savunma Bakanlığından temin edilen aşağıdaki belgeden anlaşılacağı üzere deprem ile beraber;
‘‘X. Kor. K.lığından alınan 8/Şubat/944 gün ve 5191 sayılı raporda Karabük ve Safranbolu’da yer depreminden mantelli batarya mevzisinin bulunduğu 200X200 metrelik arazide heyelan olmuştur. Top mevzileri ve bir bina çökmüştür. Bir top ve batarya cephaneliği batarya mevziinden 30 metre genişlik ve 30 metre derinlik deki yarlarla ayrılmıştır. Top halen bu yarlardan birisinin içindedir. Topun ve cephaneliğin yanına yanaşmak mümkün değildir. Karabük’ten soğanlı çayı doğusundaki bataryalara giden yolun mantelli batarya civarındaki 20 metrelik parçası heyelan neticesi yok olduğu bildirilmiştir.’’
Turhan Kökkaya 1944 depreminin hafızasında en çok iz bırakan yönünü anlatırken, yukarıda anlatılan batarya olayının bilinmeyen yönüne değinmiştir. Öğlebeli’de nöbet görevini yapan bir er ve askeri teçhizat, deprem sonucunda oluşan yarığın içinde kalmış bir asker yaşamını yitirmiştir. Sabah saat 05.30’da meydana gelen bu depremin ardından vardiya arabasıyla fabrikaya giden Kökkaya, vinçlerin de yerlerinden oynadığını aktarmıştır.
Karabük ve çevresindeki geçmiş yıllardaki büyük deprem istatistiklerine göre Karabük ve civarında 7.0 büyüklüğündeki bir depremin 49 yılda bir oluşma ihtimali % 51 olarak, depremin dönüş periyodu ise 68 yıl olarak belirlenmiştir. Deprem Araştırma Dairesine göre bölgede 18-20 yılda bir hasar yapıcı deprem olma riski de çok yüksektir.