İlk defa 28 Mayıs 1932’de “Taksim Kışlası Yıkılacak” haberini okuyoruz gazetelerde. (Nereden mi bulunur eski gazeteler? Efendim gazete arşivleri vardır. 3 aylık ciltler halinde eski gazeteleri gün gün tarar ve geçmişi birincil el kaynaklarıyla öğrenir ve dönem basınını takip etmiş olursunuz.*)
Ders kitaplarında 31 Mart Vakası diye bildiğimiz Osmanlı’daki isyanın merkezi nere olursa olsun, Rumeli’den gelen Hareket Ordusu günümüzde tartışmalara konu olan Taşkışla’ya askerini yerleştirmiş ve isyan tamamen kontrol altına alınmıştı. İşte böyle bir yapı, 1930’larda işlevini yitirmiş stadyum olarak kullanılıyordu. Bugünkü Taksim Gezi parkının yer aldığı sahadaki Taşkışla’nın içinde The Marmara Oteli yönünde bir kale direği, diğer tarafında bir kale direği mevcut ve futbol maçları burada oynanıyordu. İşte Kışla’nın yıkımı ilk defa gündeme geldiğinde gazetelerde maçların oynanacağı stadyum yoktur gibi ufak itiraz yazıları çıksa da, bunun dışında pek de muhalif bir durum göze çarpmamıştır. Sene 1938’e gelmiştir bile. Ancak gazetelerde uzun uzun izahatler var. Nereye, neyi, kimin, nasıl yapacağı gibi. Projenin maket halinde halka gazeteler aracılığıyla gösterilip, yeni projenin nasıl işlevi olacağı dahi anlatılmıştır.
1939’da Taksim Kışlası olayında ise tanıdık bir ismi gazetelerde görmeye başlıyoruz. Dünyaca ünlü şehir uzmanı mimar Henri Prost! İstanbul’u üç ayrı sahada yeniden planlayan Fransız Mimar, Eminönü, Unkapanı – Tepebaşı ve Taksim’i projesinde ayırmış; Taksim’de geniş bir sahada yapılacak Yeşil sahadan ilk defa bahsetmiştir.
Henri Prost da mı kim? Efendim 1938 yılında Karabük için ilk şehir planını, modern Karabük – Yenişehir Mahallesi’ni tasarlayan şehir plancısıdır. 1939 yılına gelindiğinde 26 bin liralık ücreti kendisine tamamen ödenmiş ve dönemin mimarlık dergilerinde yabancı plancılara ödenen bu paralar dahi tartışılabilmiştir. (Ayrıntılı bilgileri, Türkiye’nin İlk Ağır Sanayi Kenti Karabük isimli kitabımda bulabilirsiniz.)
Fransız Mimarlar Prost ve Valter’dan Taksim Kışlasının yerine modern bir tesisat istenirken 1940 yılında yıkılacak Kışlanın enkaz bedeli de 30.700 lira olarak belirlenmişti. Bilenler bilir Safranbolu’da da günümüzde gençlerin “Alay” diye bildiği ancak ortada Alay’ın olmadığı Endüstri Meslek lisesi çevresinde bulunan 69. Alay yapısının yıkımında da enkazını bazı Safranbolulular almış ve maddi durumlarını ona göre ilerletmişti.
1940’ta yıkılan ve yerine uzun yıllar adı geçen modern yapılar yapılmadığından, ismini gazetelerde pek duymadığımız Taksim Kışlası’nın yerine gerçekten de gezi parkı yapıldı. Kışlanın ismini ise yıkımdan sonra ilk defa 1968’de boy gösterdi. 2013 yılı olayları ise Kışla’nın bırakın kendi makus talihindeki yerini Cumhuriyet tarihindeki önemli olaylar yerini bile çoktan aldı. Kim derdi ki, 31 Mart ayaklanması ile özdeşen mekanların, günümüz genç kuşağının isyanı ile anılacağını… Bu da tarihin ince bir cilvesi olsa gerek.
Madem tarihi mekanları yeniden imar etmeye başladık, müsaadenizle ben de birkaç öneride bulunacağım: “Menderes’in imar çalışmaları sırasında rölöveleri ve albümleri bile çıkarılmadan tarihe gömülen Mimar Sinan mescitlerinden, Beyazıt’ta yıkılan Kemankeş Kara Mustafa Paşa Camii ve medresesinden, Topkapı’daki Kara Ahmet Paşa’nın Mimar Sinan eseri zarif sebilinden bahseden Müslüman yok. (Prof. Dr. İlber Ortaylı: inşaat makinelerinin dayanıp yapıyı yıkılışını gözüyle görmüştür) Bu memleketin tahribi şu veya bu grubun işi değildir. Toptan yaptığımız bir kepazeliktir.” (Cami olmaktan çıkan camiler / İlber Ortaylı, 29 NİSAN 2012, MİLLİYET PAZAR-ek-)Tarihi yapıların yıkımını ideolojik kalıpların içinde kalarak değil, her dönemde yakılanlar ile değerlendirmeliyiz anlayacağımız.
Safranbolu’nun Emek Mahallesi’ndeki yıkılan 69. Alay yeniden İmar edilebilir mi? Alay yolu üzerinde kaybolan çeşmemiz yerine konabilir mi? Tabakhanelerimiz yıkılmaktan kurtarılabilir mi? Sayın Valimiz İzzettin Küçük Bey’in Safranbolu Kaymakamlığı döneminde yeniden ayaklandırdığı Tarihi Hükümet Konağımız tekrar asli görevinde kullanılabilir mi? Kaymakamımız Sayın Gökhan Azcan Beyefendi misafirlerini bence orada ağırlasa kentin tarihi ağırlığı daha da kuvvetlenecektir. Tarihi Çarşıdaki Belediye Binası Sayın Necdet Aksoy Beyefendinin asli makamı olsa ve misafirler düzenlenecek kısımlarında ağırlansa kentin tarihi derinliği daha iyi verilemez mi misafirlerimize?
Bunlar sadece benim şahsi önerilerimdir. Ancak Batı tipi modern kentler eski yapılarını güncelliği ile koruyup kullanarak, tarihi derinlikleri ile ziyaretçiler üzerinde baskı yaparlar. Medeniyet bir devamlılık ise biz de bu devamlılığı sağlamalıyız vesselam.
*Betül Atasoy’un makalesinden yararlanılmıştır