Kurumuş yeşil otları
Toprak olmuş umutları
Gökte mavi bulutları
Bu mezarda bir garip var
İzi bile yok dünyada
Onu aramak beyhuda
Ne gezersin bu ovada
Bu mezarda bir garip var
Gökler yüksek toprak derin
Rüzgar eser serin serin
Senin olsun çiçeklerin
Bu mezarda bir garip var
Etrafı agaç dizili
Vücudu toprak sızılı
Taşı Mahzuni yazılı
Bu mezarda bir garip var *Aşık Mahzuni Şerif
Müziği dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=0DyUYWzIbM8
MEVZU BAHİS KONU
Türk İslam geleneğinde yerleşim yerlerinin giriş çıkışlarında olurdu mezarlıklar. Ola ki dünya malına tamah eden faniler ölümü unuturlarsa azmasınlar diye! Mübarek kelamda muştulanmıştı her canlının bir gün ölümü tadacağı. Lakin çiğ süt budur ya efendim, unutuluyor ölüm gerçeği; dünyanın zehirli yemişleri boğazlardan geçer geçmez.
Lafın özü şöyledir efendim; ahde vefadır, sık sık ve elimden geldiğince aile büyüklerim ile diğer ölmüşlerimizi ziyaret ederim. Özellikle birkaç asrı aşan yaşları ve yok olmaya yüz tutmuş, kaderine terk edilmiş onlarca mezara ise bir tarihçi hüznü ile selam ederim ki aklımdan çıkmasın ölüm. Bu, hayatın manevi yanının olduğu kadar üzerime düşen milli sorumluluğun da gereğidir.
İlk olarak “Safranbolu Aile Mezarlığı” ile “Safranbolu Şehir Çöplüğü”nün birleşmesine dikkat çekmek istiyorum. Durum o kadar vahim ki yakında cenazelerimiz çöp kamyonları ile toplanırsa şaşırmamalıyız. Çöplüğün mevcut yerinden kaldırılmasını beklemek bir yana, mezarlık sınırına hoyratça yayılan çirkin görüntünün acilen engellenmesi gerekmektedir.
Asıl konumuz ise tarihî Safranbolu’nun kadim girişindeki mezbele görüntüdür. Safranbolu’nun dolayısıyla mezarlığın da güney girişinde bulunan ve yanından defalarca geçtiğim halde hiçbir müspet müdahalenin yapılmadığına üzülerek şahit olduğum heybetli bir mezar vardır ki yürekleri burkar. Birkaç yıldır reva görülen haliyle tek olmayan bu mezarda kimin yattığını, “Safranbolu Merkez Mezarlık Mezar Taşları” kitabından ve Mustafa hocamızın hatasız çözümü ile öğrendiğimde irkildiğimi belirtmek isterim. Mezarda Vîrânşehir Kâimmakâmı (Safranbolu Kaymakamı) Rikâb-ı Hümayûn Şâhâne-i Kapucu başılarından, El Seyyid Mustafa Reşid Efendi ve hanımı yatmaktadır. Mustafa Reşid Efendinin mezar kitabesi yerinde dikili değil, verilere 1846 yılında rahmete kavuşan eşi Şerîfe Nefise Hanımın kitabesinden ulaşılabiliyor.
Peki “Rikab-ı Humayun Kapucubaşı” denilen mevki nasıl bir makamdı ve burada yatan zat ne iş yapardı?
Osmanlı Devleti’nde padişahın makamı veya maiyeti rikab olarak ifade edilirdi. “Padişahın huzuru” anlamında ise daha çok “rikâb-ı hümâyun” tabiri kullanılırdı. Kâimmakâm Rikâb-ı Hümayûn-ı tabiri ise devleti yani padişahı temsil eden yerel bürokratik makam olarak değerlendirilebilir. Merkez teşkilatında padişah adına yetkileri kullanan Kaimmakam’ın (ki askerdir) yürüttüğü toplantılarda ve idare ettiği şehirde güvenliği kapıcılar sağlardı; kapıcılar silahla toplantıya gireceklere mani olur, toplantıya katılacaklara yol gösterirlerdi. Kapıcıbaşını ise günümüz karşılığıyla tam ifade edemesek de emniyet müdürü olarak tanımlayabiliriz. Kısaca Safranbolu Hükümet Konağı güvenlik amiri…
İlginç değil mi?
Peki tüm bunlar dikkate alınır mı?
Osmanlı dedik,
Tarih, mezar,
Eminiyet amiri,
Kaymakamlık görevlisi,
Es seyyid dedik…
Bu ayıbı kapatacak küreği de mi ben vereyim efendi!