SAFRANŞEHRİ'NDEN YAZIYORUM

TARİHİN KADİM İKİLİSİ:  SAFRANBOLU & AMASRA

Lokum Life dergisi Temmuz 2015 sayısında Eflani’ye özel bir dosya açmıştı. Bu dosyadaki yazılara gelen olumlu tepkilerden sonra, Eflani’nin tarih yüklü sokaklarında bir kez daha dolaştım. Üzeri kalınca bir toz tabakasıyla kaplı bir ansiklopedi misali, üflesek tozunu yükünü atarak şahlanacaktı sanki gizli tarihi Eflani’nin… Öyle ya 15. yy’a kadar Batı Karadeniz’de kendi ekseninde önemli bir pazar yeri durumunda olan Eflani, Fatih Sultan Mehmet’in Amasra Kalesi’ni fethi ile eski önemini kaybedecek ve küçülecekti. Safranbolu ile Bartın ise geniş tarım arazileri ve zengin ormanlarının varlığı sayesinde gelişmelerini ticarete de aktaracaklardı. Eflani’deki bu küçülme, günümüzde modern turizmin şanslı temsilcisi Safranbolu – Amasra çiftini ortaya çıkarmıştır. Bir düşünün, 550 yıllık bir emek ve tarihî serüven ortada dururken kim Safranbolu’nun günümüzdeki konumu ve payesini tek başına üstüne alabilir ki?lokum amasra 2

Geçtiğimiz günlerde Safranbolu’dan başladığımız denize yolculuk, Soğuksu, Ovacuma, Aptipaşa ardından da, koruma altındaki ağaç tünellerinin eşsiz güzelliği ile başlamıştı. Yolculuğumuz nihayetinde bir saat gibi bir sürede Amasra’da neticelendi. Yeşilin her tonunda kıvrımlanan Bartın yolu boyunca bir tarihçi hafızası nasıl canlanırsa işte ben de öyle düşüncelere daldım… Öyle ya 20. yy’da şirin bir sahil kasabası olarak ilk turizm faaliyetleriyle dikkatimizi çeken Amasra’yı Karabük’ten nasıl ayrı düşünebilirdim ki?

Karabük – Safranbolu – Amasra Yolu…

Karabük Demir Çelik Fabrikaları ve kentin kuruluş yıllarında çevre yolların yapımı önemli bir mesele haline gelmiştir. O yıllarda karayolu ve demiryolu imarı hep gündemde olmuştur. Ankara – Zonguldak demiryolunun Karabük İstasyonu 1932’de açılmış, Karabük’ten Safranbolu ve Eflani’yi kat ederek Amasra’ya ulaşan tali bir demiryolu hattı ise programlanmış ancak hayata geçirilememiştir. 1940’larda Safranbolu-Bartın ulaşımı bu nedenle 82 km’lik bir şose ile ancak sağlanabilmiştir. Dönemin tanıklarından öğrendiğimize göre yolun bozukluğu en az 4 saatlik yıpratıcı bir yolculuğu zorunlu kılıyordu. Toplu ulaşım ise örneğin 1942’de haftada bir ve on beş günlük aralıklarla otobüs seferleriyle sağlanmaktaydı. Karabük’ten Bartın yolu üzerindeki yolcu ve eşya nakliyatı, Ankara-Zonguldak demiryolunun açılmasıyla önemini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bundan böyle Safranbolu-Bartın arası yolculuk, Bartın’dan otobüsle Kokaksu’ya oradan trenle Karabük ve tekrar otobüsle Safranbolu güzergahı şeklini almıştır.

Geçmişte, Safranbolu-Bartın karayolu hem Karabük’e ulaşımda hem de Karabük’ün denize çıkışında alternatif bir hattı. Bartın yolunu daha etkin bir hale getirilmek için ve havzanın bütün olarak kalkındırılması, demir çelik fabrikaları olanaklarının tam manası ile kullanabilinmesi için çeşitli projeler de geliştirilmiştir.

Günümüzde ise modernizasyonu noktasında isteklerin tekrarlandığı bu hattın yer yer duble yol şeklinde, yer yer tek gidiş geliş ve virajlı olduğu ortadadır. Ancak Abdipaşa mevkiinden sonra koruma altına alınan bu hat, ağaç tünelleri sayesinde tüm ülkede popülerliği olan turistik bir izlence karayolu haline gelmiştir.

lokum amasra

Safranbolu ve Karabük’ün Denizi…

Tarihte Karabük, Safranbolu – Bartın güzergahında karayolu iyileştirme çalışmalarının yanı sıra Safranboluluların da büyük desteğini alan bir demiryolu hattı yapımı düşünülmüştü. 1947 yılının bir Safranbolu gazetesindeki habere göre, hükümetçe kabul edilen plana göre Karabük-Safranbolu arasında Sümer-kent ismiyle bir mahalle vücuda getirmek için demiryolu hattının daha faydalı olacağı rapor edilmiştir. Fakat proje 1968 yılında Rahmetli Necmeddin Şeyhoğlu’nun Belediye Başkanlığı’na seçilmesi ile 5000 Evler Mahallesi adıyla kısmen vücut bulmuştur.[1] Demiryolu ise yapılamamıştır. Hâlbuki, dönemin ortak aklına göre de Safranbolu üzerinden Eflani’ye kadar uzanacak bu tren uygulamaya geçirilebilse Safranbolu sebze ihtiyacını daha kolay ve ucuz temin edebilecekti.

Hatta demiryolu Bartın’a kadar uzatılsaydı Safranbolu ve Karabük denizine daha rahat kavuşacaktı. Ulaşım engelleri bir şekilde aşılarak, Türkiye’nin ilk ağır sanayi kenti Karabük işçilerinin yazları haftalık istirahatlarını sakin bir yerde geçirmeleri için Amasra’da güzel bir plaj ve tatil evleri inşası gerçekleştirilmiştir. Bu icraatlar fabrikaların önemli müdürlerinden Muhittin Erkan döneminde geliştirilmiş ve bu kamp uzunca bir süre “Erkan Kampı” olarak da bilinmiştir.

KARABÜK’ÜN AMASRA’DAKİ DENİZ KAMPI

Karabük tarihinde eğlence, tatil ve kültür denildiğinde iki unsur öne çıkar. Biri halkın ve işçilerin, diğeri de Karabük’e gelen misafirler ve mühendislerin sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan etkinliklerdir. KDÇF’nin 1937’de temelinin atılmasından sonra, modern bir şehirde olması gereken çeşitli sosyal ve kültürel kurumlar, Karabük’te tesis edilmeye çalışılmıştır. Çünkü Karabük’te ikamet eden nüfusun neredeyse tamamı fabrikalarda çalışanlar ve ailelerinden oluştuğundan onların verimini arttırmak için bazı alt yapı çalışmalarına öncelik verilmiştir.

Özellikle Karabük fabrikalarında çalışan bekar işçiler, boş zamanlarında istirahat edebilmek için alternatif eğlence mekânlarına ihtiyaç duymuşlardır. Bu amaçla Karabük halkı ve işçileri, kentte oluşturulan tenis, voleybol, futbol sahası, atış poligonu gibi aktivite alanlarıyla, fabrikalar topluluğundaki sinema ve tiyatro salonlarında eğlenerek vakitlerini geçirmişlerdir. Bundan başka Karabük’te oluşturulan “Jokey Kulübü” ve İngiliz mühendisler için İngiltere’den getirilen cins atlar ve Karabük ormanlarına yapılan at gezilerinden bahsetmemek olmaz. O yıllarda Avrupai giyim kuşamıyla herkesin dikkatini çeken Eczacı Hikmet Şeyhoğlu da mıntıka gezilerinde  ulaşımını atla sağlamıştır; onu gören yabancı mühendisler ve eşleri ise Hikmet hanımı yabancı bir mühendis akrabası zannettiklerinden onunla tanışmak istemişler, yabancı olmadığını anlayınca da çok şaşırmışlardır.

Tekrardan Amasra deniz kampına dönecek olursak; kamp, yaz mevsiminde fabrika mensuplarının tatil yapabilmeleri için fabrikalara ait olarak kurulmuş ve personelin aileleriyle güvenli, huzurlu bir ortamda dinlenmesini sağlayarak verimliliklerini artırmayı amaç edinmişti.

1956 tarihli “Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Amasra Deniz Kampı” bilgilendirme kitapçığında kamptan yararlanma şekli ayrıntılı olarak açıklanmıştı. İşçiler, 15 ve 7 günlük olmak üzere iki çeşit devrenin olduğu kamptan, fabrika çalışanları kamp binasında ve çadırlarda, boş yer bulunduğu takdirde kendi araçları ile Amasra’ya gelerek bir veya birkaç gün için faydalanılabilirlerdi. Gidiş ve dönüş güzergâhlarının belirli olduğu hat ile Karabük fabrikaları idare binası önünden hareket eden servisler, Yüz Evler durağına uğrayarak yollarına devam ederdi. Kamp dönüşünde bu güzergahlar tekrarlanırdı.

Kampta bulunanların çeşitli günlük ihtiyaçları için, kampa jeneratörle açık hava sineması dahi kurulmuştur. Ayrıca sağlık ekiplerinin her gün faaliyette olduğu kampta, tabldot yemek imkanı da bulunmaktaydı. Kapalı yemekhanesinde en fazla 100 ve açık yemekhanesinde de 50 kişiye yemek çıkarılıyordu. Asgari 150 kampçı kapasiteli kampa, ailesiz gelenler veya bekâr olanlarsa çadırda ikamet edebilirlerdi. Her kampçının yatak, battaniye, yastık ile gerekli gördükleri takdirde masa örtüsü, sürahi, ispirto ocağı ve bunlara benzer eşyalarını da beraberlerinde getirmelerini, fabrika idaresi tavsiye etmiştir. Bu tesislerin kapasitesi bütün işçilerin tatillerini burada geçirmelerine müsait olmadığından, evleri civar köylerde bulunan diğer işçiler de senelik izinlerini evlerinde veya ailelerinin yanında onların tarım faaliyetlerine yardım ederek geçirirlerdi.

Denize yolculuğumuz sona erdiğinde, içimdeki tarihçi de serüvenini bitirdi. Güneşin batışıyla ortaya çıkan eşsiz manzarayı yakalamanın heyecanıyla Amastris sokaklarına attık kendimizi. Amasra Kalesi’nden Ağlayan Ağaç’a, Tavşan Adası seyrinden Mendirek yürüyüşüne bir yol çizerek taçlandırdık gezimizi. Oradaydım diyebilmek için bir dost sofrası kurduk deniz manzaralı bir iskelede, balık ve deniz mahsulleri eşliğinde sohbetin tadına ise doyum olmadı.

Plinius’un “zarif ve güzel” Amasra’sı, Niketas’a göre “dünyanın gözü” olan bu kasaba, Cenovalıların “çiçekli kale”si, gölge istemeyen! Diojen’e göre de bir “denge” idi. Zeki Müren’in “küçük kapri”ye benzettiği ve Fatih Sultan Mehmet’in manzarasına hayran olduğu, dillerden dillere yayılan “Lala lala çeşmi cihan bura mı ola?” sözüne layık olmuş Amasra’yı tarif edecek kelimeleri ben ise bir araya getiremedim.

Kelimeler, kelimeler…  Duygularımı ifadede galiba yine yetersiz kaldılar.

lokum amasra 3

[1] Beşbinevler Mahallesi’nin yapım projesini için Hür Kalyoncu’nun ‘‘Beşbinevler (Bulak) Toplu Konut Projesi Ya da Gecekondu Önleme Alanı Üzerine Bir Araştırma’’, makalesine bakılabilir. Bkz: Kalyoncu, Hür Cumhuriyet Kenti Karabük, s. 207-216.

*Bu yazı Lokum Life dergisinin 2015 yılı 5. sayısında yayımlanmıştır.

Yorum yapmak ister misiniz ?

5.625 defa okundu