Türklerin Anadolu’daki varlığını kaya ve taşlar üzerindeki damgalar veya eski mezarlar üzerinden araştıran çalışmalarda son yıllarda görece bir artış söz konusudur. Bu alanda az sayıdaki akademik çalışmanın yanı sıra, amatör araştırmacıların da katkısından söz etmeden geçemeyiz.
Orta Asya’dan bir KURGAN örneği
İlmi çalışmalarını son dönem Türk tarihi üzerine yapan şahsım ise Batı Karadeniz coğrafyasını profesyonel dağcı arkadaş ekibi ile gezmenin avantajıyla izliyor, eski Türk tarih ve kültürüne ait elde ettiğim bulguları da buradan sizinle paylaşmak istiyorum.
Safranbolu çevresinde Doğu Roma dönemine ait ören yerleri, kaya mezarları ve Tümülüsleri görmek olağan bir durum haline gelmiştir. 10. ve 11. yüzyıllarda yoğun olarak Türk göç hareketine sahne olan bölgemizde, daha eski Türklük izlerini görmemiz arkeolojik çalışmalarımızın yetersizliği sebebiyle fazla mümkün olmuyor.
Safranbolu Kurganı
Safranbolu’nun Türklük tarihini sosyo-kültürel açıdan ele alan koçbaşı damgası ve geyik kültü üzerinden yaptığım araştırmalar ile aktarmaya çalışmıştım. Safranbolu ve çevresindeki eski Türk tarihine ait izlere, bu sefer nerede olduğunu açıklayamayacağım bir “KURGAN”ı da ekleme şansına kavuşuyoruz. Definecilerin oluşturduğu tahribatlar nedeniyle son keşfimizin yerini maalesef belirtemeyeceğim.
Safranbolu kırsalında, çam ağaçları ile kaplı bir ormanın zirvesinde, “Gök Tanrı”ya yakın bir noktada yaklaşık 3 metre çapındaki kurganı tespit ettiğimde nasıl heyecanlandığımı bir bilseniz! Şehrin asri çirkinliğinden, siyasi ve günlük çıkar ilişkilerinden kaçtığım bir hafta sonu gezisinde karşıma çıkan ve sessiz bir ormanın zirvesinde ezel-ebed çekişmesinde ölümü haykırırcasına duran bu mezar, aslında Türklüğün Safranbolu’daki birkaç yüzyıllık anıtı gibi hala varlığını korumaktadır.
Kurgan, Türkler’de genellikle devlet büyükleri ile önemli askerlerinin ölüsüne yaptığı odalardan oluşan mezarlardır. Mezarı korumak adına da iki avuca sığmayacak büyüklükteki irili ufaklı taşlar üzerine yığılır. Tümülüs tipi mezarlardan farkı ise toprak taş yığma biçiminde görülmektedir. Tümülüs tipi mezarlar taş-toprak-taş-toprak şeklinde kapatılırken, kurganların en üstünde kayaları dairesel veya elips şekilde görmek mümkündür.
Safranbolu’daki Türk tarihini 1196 tarihindeki fetih ile başlatmamız siyasi tarihimiz açısından doğru görünse de aslında Türklerin bu coğrafyaya çok daha öncesinden ve hatta Müslüman olmalarından da önce geldiğini bu kurgan ile yorumlayabiliriz. Keşke milli tarihimize sahip çıkabilseydik ve bu mezarı definecilerden önce arkeologlarımızla birlikte ilk biz açabilseydik. Belki ulaşacağımız kemik parçaları ve tarihi eserler sayesinde daha zengin ve doğru gerçekliğe o zaman ulaşabilirdik.
Milliyetçi dünya görüşünü sloganların ötesine taşımaya çalışan bir tarihçi olarak, Türk kültür tarihinin Safranbolu’daki sahipsiz izine kavuşmanın sevinci ile hemen bu yazıyı kaleme aldım. Belki de hayıflanmalarıma bir ortak çıkar, dedikodudan bıkan dostlarımıza da bir umut ışığı yakarız; kim bilir!