Türk tarihinde ayrı bir önemi vardır Ağustos ayının. Malazgirt (1071), I. Kosava (1389), Otlukbeli (1473), Otranto’nun fethi (İtalya), (1480), Mohaç Zaferi (1526), Estergon Kalesi’nin fethi (1545), Çanakkale savaşlarında Conkbayırı, I. ve II. Anafartalar Savaşları (1915), Erzurum Kongresi (1919), Sakarya Savaşı (1921) ve nihayetinde 1922’de başlayan Büyük Taarruz ve Dumlupınar Zaferi gibi daha nice önemli olay ve zaferler bu ayda gerçekleşmiştir.
Tarih boyunca elde edilen tüm askeri başarılar, arkasından siyasi ve ekonomik başarılar gelmediği müddetçe kadük kalmaya mahkum olmuşlardır. Bunun içindir ki Mustafa Kemal Paşa daha 1922 yılında amaçlarının tam bağımsızlık olduğunu tam bağımsızlığın ise yalnız mali bağımsızlık ile gerçekleşebileceğini ifade etmiştir. Hatta 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde ‘‘Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa, kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz’’ demekteydi.
Peki, hürriyet, istiklal ve Ağustos kavramlarına Karabük açısından nasıl bakabiliriz?
Karabük fabrikalarının yapım işindeki ortaklardan Industrial Facilities Corporation şirketinin müdürü S. Karlinski, Financial Times’daki yazısında; ‘‘Yabancı devletlerle olan münasebetlerde Türkler bir nokta üzerinde hassas davranmaktadırlar. Öyle bir şart ki İngiltere bunu hiçbir çekince ortaya koymadan kabul etmelidir. Bu şart Türkiye’ye yapılacak herhangi bir teklifin veya Türkiye’nin imza edeceği herhangi bir mukavelenin Türk istiklal ve gururunu inkâr edecek hiçbir maddeyi ihtiva etmemesidir’’ tespitini yaparak, asli Türk karakterini kavradığına ve buna riayet edilmesinin zorunluluğuna işaret ediyordu.
Karabük fabrikalarının 3 Nisan 1937’deki temel atma töreninde ise bugüne kadar pek bilinmeyen bir olay gerçekleşmişti. Öyle ki dönemin Fransa Zonguldak Konsolosu İsmet İnönü’ye yaklaşarak; ‘‘Yazık ki çok güzel bir av mıntıkamız bozuluyor!’’ şeklinde üzüntü beyanında bulunmuştur. Bu durum karşısında Peyami Safa ise köşesinden şu cümleler ile tarihe not düşmüştür:
‘‘Bu konsolos gibi düşünen Avrupalılar için yalnız Karabük değil, bütün Türkiye ‘çok güzel bir av mıntıkası’ idi. Bu memlekette yalnız tavşan, bıldırcın, keklik, toy, çil, yabankazı ve ördeği değil. Türk parası, Türk müşterisi, Türk emeği, Türk işçisi de avlanırdı. Bundan sonra Türk topraklarında yabancı silahı Türk müstahsilini can evinden vurmayacaktır; Karabük fabrikaları o silaha karşı kendini çoktan müdafaaya karar vermiş bir milletin silahlarına demir hazırlamak içindir ve iktisadi sahada bu müdafaa çoktan başlamıştır. Konsolos cenabları tüfeğini boşaltarak duvara assa da, vatanın her tarafında yükselmeğe başlayan Türk fabrikalarının bacalarından çıkan dumanın manasını anlamağa koyulsa!.. o zaman espri zannettiği sözün Türk-Fransız dostluğu adına ne büyük bir gaf olduğunu idrak ederdi.’’
Milli Mücadele’de işgal olunmamasına karşı İstiklal Savaşı’nın iktisadi ayağını tamamlayan Karabük ve Safranbolu’ya bağımsızlık ekseninde de bakılması oldukça önemlidir. Birçok Anadolu kenti her yıl düşman işgalinden kurtuluşunu kutlarken; bizim yöremiz, her 3 Nisan’da Karabük’ün kuruluşunu askeri başarıların iktisadi desteği olarak kutlamaktadır.
Bin bir güçlüklerle edinmiş olduğumuz istiklalimizi kanlarını akıtarak bizlere armağan eden şehit ve gazilerimizi, başta ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şükranla ve rahmetle anıyorum.
* Mehmet Kütükçüoğlu’nun 5 Ağustos 2011 tarihli Safranbolu Ekspres Gazetesi’ndeki yazısının düzenlenmiş halidir.