Önce kelam Sonra oku…*
Rahmetli Ömer Lütfi Mete, ‘‘mülkün sahibine sarılarak yürekten Bismillah’’ diyerek başlamıştı köşesine; aynı hisler ile…
Jean Jacques Rousseau, ilim ve ahlak üzerine çeşitli yazılarında oldu gibi ‘‘Yalnız Gezerin Düşleri’’ eserinde de ‘‘Bütün ihtiyarlar hayata çocuklarından daha bağlıdırlar ve hayattan ayrılmaya gençlerden daha zor katlanırlar’’ demektedir. Oldukça küçük yaşta ailesini kaybeden Ziya Osman Saba da bir çocuk sahibi olana kadar ölüm vuslatını ve Allah’a kavuşma özlemini şiirlerinde işlemişti. Zaman akıyor, tarih yazılıyor ancak fizik kuralları olduğu gibi yerinde duruyor. Vaiz kitabından alıntı yapan Hemingway, ‘‘… Güneş de doğar, ve güneş batar, ve yerine, doğduğu yere koşar…’’ derken akıp geçen günleri elimizde tutmanın zorluğuna işaret etmekteydi. Bizden sonrasını tufan olarak görmediğimizden günümüze ve geçmişe dair notumuzu geleceğe bırakmayı vazife bildik. Dört duvar arasındaki yalnızlığımızda yanımızda sadece belli dostlar kalmaktadır. Sosyolojiden, tarihe, roman ve öykücülerden, şairlere sağlam bir kadroyu kurmak elimizdedir.
Ziya Gökalp, Fahir Armaoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Erol Güngör, Mümtaz Turhan, Cemil Meriç, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu, İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Vahdettin Engin, Cemil Öztürk… Peyami Safa, Tarık Buğra, Halide Edip Adıvar, Nahid Sırrı Örik, Oğuz Atay, Attila İlhan, Aşık Sefai, Osman Yüksel Serdengeçti, Nazım Hikmet Ran, Hüseyin Nihal Atsız, Ziya Osman Saba, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmed Haşim… William Blake, Ernest Hemingway, John Fante, Charles Bukowski, İvan Gonçarov, Dostoyevski, Puşkin, William Saroyan, Albert Camus, Kafka… Fernand Braudel, Bernard Lewis, Arnold Joseph Toynbee… Gerhard Kessler, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İlhan Tekeli – Selim İlkin, Sadi Yaver Ataman, Adnan Ataman, Süleyman Şenel, Kazım Nami Duru, İsmail Öner Girgin, Amiran Kurtkan, Akın Tahir Karaoğuz, Erol Tümertekin, Tatyana Moran, Mübeccel Kıray… Hulûsi Yazıcıoğlu, Hüseyin Avni Cinozoğlu …
Tarkowski, Bergman, Federico Fellini, Woody Allen, Stanley Kubric, Francis Ford Cappola, Akira Kurosawa… Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Suha Arın… Itri, Dede Efendi, Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Cem Karaca, Barış Manço, Araz Elses ve daha niceleri.
Âlem, âlim, ilim…
İsa, Musa, Davut, İsmail, İbrahim, Yusuf ve Muhammed (as) Hazretleri…
‘‘Önce kelam
Sonra oku…’’
Sahnelere ring kurulmuş, boksörler yerini almış, dövüşecek rakip aranıyor. İlim âlimin kölesi haline getirilmiş, ilim kendini bilmek değil, haddini bildirmek olmuş. Tüm okunanlar, izlenenler, dinlenenler; yaşanan onca tecrübe artık bize ders olmuştur. Kibrine yenik düşmüş, paylaşımdan uzak; ilahi olandan, sanattan ve en önemlisi estetikten kopmuş kişilere aldırmaksızın insanlığa sunulacak öneriler ise hala mevcuttur.
Bir gazete köşesinden derdini paylaşmak; bilinmez bir okuyucu ile hasbıhal etmek ve en önemlisi okuyucuya merhaba diyebilmek oldukça zor bir çaba. Kelimelerin gücü ile okuyucunun idrak-ı birleşince ortaya çıkacak kazanımlar ise daha şimdiden heyecanlandırıyor beni.
Tevrat önce kelam vardı diye başlar, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ise oku emri ile indi. Bunun içindir ki hiçbir gerekçeye bağlı olmaksızın, insanlığa ait bir iyilik damarının olduğuna inandığım için ve Rousseau’nun da anlatmaya çalıştığı gibi, gerçeğin saklandığı kuyunun duvarlarına asılıp ölmemek için ben de yazıyorum…