SAFRANŞEHRİ'NDEN YAZIYORUM

BU TOPRAĞIN SESİ: SAFRANBOLU’DA ÜÇ KUŞAK ATAMAN’LAR*

10 Aralık 1994 tarihinde vefat eden Sadi Yaver Ataman’ın aziz hatırasına…

Karabük ve Safranbolu tarihine damga vuran bir ailedir Ataman’lar. Balkan Savaşı sonrasında Safranbolu’ya gelen Selanikli Dr. Ali Yaver (Ataman) Bey, burada Habibe Yekta hanımla evlenmiş ve Safranbolu’da baştabiplik görevini üstlenmesiyle Safranbolu’ya tamamen yerleşmiştir. Milli Mücadele yıllarındaki yararlıkları nedeniyle TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile onurlandırılan Dr. Ali Yaver, Safranbolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurucuları arasında yer alarak başkanlığını dahi yürütmüştür. Dr. Ali Yaver Beyin mezarı Safranboluluların başını tacı olmuş ve eşsiz Safranbolu manzarası ile Hıdırlık tepesinde anıt mezar şeklinde ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Ailenin diğer ferdi oğul Sadi Yaver Ataman da, Safranbolu ve çevresinin folklor özelliklerini köy köy dolaşarak doküman haline getirmiş ve bu coğrafyanın kültürel hazinesinin muhafaza edilmesini sağlamıştır. Sanatçı kişiliğinin dışında mülki görevler de alarak, Karabük’te 1941-1946 yılları arasında Belediye Başkanlığı ve Halkevi idaresinde bulunmuştur. Bu yıllarda çıkardığı Karabük dergisi ise edebi, tarihi ve kültürel Karabük belleğin oluşmasında bir ilki gerçekleştirmiştir. Sadi Yaver Bey, 10 Aralık 1994 yılında hayata gözlerini yummuştur. Mezarı Safranbolu Aile Mezarlığındadır.

Ailenin hizmetleri, torun Adnan Ataman’ın halk kültürünü zenginleştiren sanat yaşamı ile nihai hale gelmiştir. Bu vesileyle biz de günümüzde en iyi korunan Osmanlı kasabası Safranbolu’ya ve Cumhuriyet’in model kenti Karabük’e Adnan Ataman’ın anıları ile bakmaya çalışacağız.

Görsel

Safranbolu’dan küçük yaşta daha Karabük gelişmemişken ayrılan Adnan Bey, Karabük’ün ilk yıllarını iki hane, bir istasyon ve bir otel olarak özetliyor. 1936’da İngiliz Brassert firmasına ihale edilen Karabük fabrikalarının, 3 Nisan 1937’de temelinin atıldığı günü ise daha dün gibi aktarmakta: ‘‘İlkokul öğrencileri olarak bizi tören için Safranbolu’dan ta Karabük’e yürüyerek götürdüler’’. Adnan Bey, Kastamonu ve Ereğli’de ortaöğrenimini tamamladıktan sonra, 1946’da tıp tahsiline başlamış, kadavra kokusu ve Latince tıp terimlerinin zorlamasıyla son kararını vererek sanat hayatını tercih etmiştir. Bu tercihte daha yatılı okul yıllarında Ankara radyosunda program yapan baba Sadi Yaver’i dinlemenin etkisi olduğu açıktır.

Sadi Yaver Ataman’ın eşinden ayrılması ile büyükbabası ve babaannesi tarafından büyütülen Adnan Ataman, aile hayatının olmadığını vurgulamıştır. Bu yıllarda folklor araştırmalarına kendini veren babasını çok az gördüğünü, radyoya başlayana kadar da ilişkilerinin neredeyse olmadığından bahsetmiştir. O kadar ki Sadi Yaver’e, İstanbul Radyosu için ‘‘koro kur gel’’ denildiğinde oğlu Adnan Ataman’a ‘‘Saz çalabiliyor musun, becerebilecek misin?’’ demiş, sazı çalabilmesine ise oldukça şaşırmıştır. Adnan Ataman’daki bu sanat kabiliyeti, babasın Konservatuar şefliğinden atılması sonrasında, yerine kendisinin görevlendirilmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak bu durum, Adnan Bey’in iç dünyasında hala bir burukluk olarak yerini korumaktadır. ‘‘Psikolojik olarak çok bunaldım yani. Bir yandan memnun olmak var ikbal kazanmışsın, bir yandan babanın yerine geçmişsin…’’

Görsel

Fotoğraf: Adnan Ataman

Adnan Bey, hayatını İstanbul’da sürdürürken, Safranbolu’ya uzun yıllar sonra babasının vefatı nedeniyle gelecek ve hislerini şöyle aktaracaktır: ‘‘Çok gariptir o çocukluğumun koca çarşısı, bana normal gelen Safranbolu, gözüme müze kent gibi gelmişti. Gulliver’in seyahatlerindeki hikâyeye benzeyen bir etkide kaldım.’’ Sadi Yaver Ataman’ın Safranbolu için yaptıkları unutulmuyor ve iki senede bir anma toplantıları düzenleniyor. Adnan Bey’in aktardığına göre sadece Sadi Yaver değil Dr. Ali Yaver de türkülere konu olan Anadolu erkeklerinin Yemen’e (Cephesi) sürülmesi karşısında, Safranbolulu genç erkeklerini raporlarla ölümden kurtardığı için hala şükranla anılıyor ve kendisine anıtkabir yapılarak kadirşinaslık örneği dahi gösterilmiştir.

Sanatını görselleştirmeye merakı olan Adnan Ataman, bazı özel çalışmalarında değişikliğe gitmiştir. Örneğin, 1960’larda herkes konser yayınlarını tek düze, hep birbirine benzer türküler listesi halinde yapardı. Bu durumdan sıkılan Adnan Bey, Sadi Yaver’in köy gezintilerindeki röportajları kendi köy gezileri ile harmanlayarak çok ilgi çeken yeni gösteriler tasarladı. Örneğin bulgur dövmeye yarayan dibek taşları etrafında toplanan kadınları folklorik eğlenceler ile sunması bunlardandır. Sohbetimizin sonunda Adnan Ataman’a Türk Halk Müziği sanatçılarından kimleri beğendiğini sorduk. En iyi icracılar olarak Esat Kabaklı ve Seha Okuş’tan bahsetmesiyle kulaklarımızda çınlamaya başladı, ‘‘Dağlarına Kar Olurum’’ ve ‘‘Hasretinle Yandı Gönlüm’’ türküleri…

Esat Kabaklı Sadi Yaver Ataman 06.06.2012 anma konserinde şeflik yaparken Eski cezaevi

Fotoğraf : 6 Haziran 2012 günü Sadi Yaver Ataman’ı anma etkinliğinden: Sanatçı Esat Kabaklı’nın şefliğinde Sanatçı Kezban  Arslan.

Nihayetinde, Safranbolu’nun kültür tarihini şekillendiren bu aileye ve kapısını bizlere açarak Safranbolu konukseverliğini gösteren Adnan Ataman’a şükranlarımızı sunuyor; kendisine Allah’tan uzun ömürler diliyoruz.

* Bu yazı Miras Dergisi 5. sayısında yayımlanmıştır.

KISACA ANILARDAN

Sadi Yaver ATAMAN 1938 – 1940 yılları arasında, Ankara Radyosu Halk Müziği Yayınları yöneticiliğine getirildi. Hazırlayarak sunduğu programlarla, halk müziğimizi folklorik değerleriyle ve açıklamalı olarak ilk kez halka tanıtmaya başladı. Ankara Radyosu’ndan ayrılmasının ardından ise 1940 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikalarında Mühendis Muzaffer TAYŞİ nin yerine ikinci Karabük Belediye Başkanı olarak seçilmiştir. Sadi Yaver Ataman, bu dönemde Belediye Başkanlığı yanında Karabük Halkevi Başkanlığı da yapmıştır. Süleyman Şenel Hocamızın derlediği Sadi Yaver Ataman kitabından bir anısı şöyledir:

Bitli Çoban:

Ankara Radyosu’nda bulunduğum sıralarda (1939) Beypazarılı Çoban Dursun adında bir halk sanatkârına kaval çaldırıp, türküler söyletirdim. Dursun’un güzel bir türküsü vardı. Nakaratı şöyle idi:

Varman gızlar varman bitli çobana

Ardı soyak soyak itli çobana

Bir ara mikrofona yaklaşıp:

–          Muhterem dinleyiciler, dedim. ‘Bit yiğitde pire itde gezer’, derler. İşte bu türkü bizim bir atasözümüzün medlulüdür.

Program bitti. Telefondan çağırıldığımı söylediler, gittim. Kalın ve mütehakkim bir ses telofonda gürledi:

–          Sen, dedi, ne hakla çobanları tahkir ediyorsun haa?

–          Anlayamadım, diyecek oldum…

–          Sana soruyorum, dedi. Böyle hakaretamiz türkülerin radyoda işi ne haaa?

–          Af edersiniz efendim, türküde hakaret… (sözümü ağzıma tıkarcasına)

–          Bir daha böyle kepazelik istemem anladın mı?

–          Başüstüne efendim.

Mühim bir varta atlattığımı anlamıştım. Telefonda gürleyen sesin sahibi Münakale Vekili (Ulaştırma Bakanı) Ali Çetinkaya idi. Aradan birkaç yıl geçti. Rahmetli Karabük’e gelmişti. Belediye reisi idim. Bir ziyafet sofrasında sırasını getirip hatırlattım. Gülerek;

–          Demek sendin ha, o çobanlara bitli deyen…

(Süleyman Şenel, Sadi Yaver Ataman, Form Reklam Hizmetleri, 1995, s.2)

Yorum yapmak ister misiniz ?

5.931 defa okundu